1992 “ Sanata Dair",
EKSPRES SANAT DERGİSİ, Şubat, Sayı: 3, Bursa, Sayfa: 28.

                                                                                                                                    

SANATA DAİR

Kemal ULUDAĞ

Sanat genel tanımıyla 'duygu ve düşünceye estetik bir kimlik kazandırma çabasıdır. Bu anlamda sanat, insanın kendisini, yaşamı ve yaşama bakış açısını sorgulama, yogunlaştırma, zenginleştirme gibi bir misyonu her zaman taşımaktadır. İnsanın kültürel tarihine bakıldığında, bu misyonun, o günün sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısına koşut olarak gerçekleştiği görülür.

19.y.y'a kadar uzun zaman dilimlerine ayırabileceğimiz sanat anlayışları ve yaklaşımlarıyla karşılaşılır. Sanayi Devrimi ve Dünya savaşları Batıda yaşama biçimini ve değerleri kökünden sarsar. Bu sarsıntıyla her alanda yaşanan karmaşa ve bireyselciliğe itiliş, sanatta da doruk noktasına ulaşır. 1900'lerde 30 yıl gibi kısa bir sürede, birçok sanat anlayışının ve yaklaşımının ortaya çıkmasını sağlar. 1950'lerden sonra ise, genel yaklaşım olarak sadece modernizm, 1970'lerden günümüze kadar ise, Post-modernizm bir sanat anlayışı olarak rol oynar.

Kandinsky'nin öncülüğünde soyut sanat, sanatın tarihinde çok farklı bir yönelimi ve yapıyı kaçınılmaz kılar. Bu yönelimde sanatta, içeriğin bir kenara itildiği söylenebilir. Sanatta biçim-içerik sorunu büyük bir tartışma konusu olur. Soyut yönelim içeriği tamamen dışlama ve sanattan uzaklaştırma çabasına girer. Sanata "var-olanın yeni bir varolabilirliği" olarak bakılırsa, sanatta önemli olanın biçim olduğu kuşku götürmez. Artık sanatta neyin verildiği değil, nasıl verildiği büyük önem taşır. Sanatta içerik ve biçimin temel ögeler olduğu, ama günümüz sanat eğilimi açısından, biçimin öncelik kazandığı bir gerçektir.

Alman düşünürü Schiller bir sanat objesinde olması gerekenleri şöyle sıralar:

- Sanat eserinde insanlık adına bir takım değerler olmalıdır; insanı insan olarak kabul etmeli ve bir değeri, etik ya da felsefi değerlerden birini taşımalıdır.

- Biçim olarak duyularımızda kalıcı iz bırakmalı; yapıtın haz uyandırabilmesi için, biçimiyle alıcıyı etkilemesi gerekir. Alıcı, mutlaka duyuları aracılığıyla estetik obje ile ilişki kurmak zorundadır.

- Yapıt içeriğiyle düşünme gücümüzü harekete geçirmeli; yapıtı yaşatan mesaj, alıcının kafa gücünü zorlamalı ve harekete geçirmelidir. Ancak bu yolla sanat eseri alıcının kafasında biçimlenir ve canlı kalabilir.

Eserlerimi bu yaklaşımla gerçekleştirmeye çalışıyorum. İnsanın bireysel ve toplumsal yönünü sorgulayan, bu anlamda bazı sorgulamalar ve göndermeler yaparak alıcının biçim olarak duyularına, içerik olarak düşünce yapısına ulaşmayı temel ilke olarak benimsiyorum.

Seramiği geleneksel ve dekoratif yönüyle ele alan ve çalışmalar yapan bir seramikçi olmaktan kaçınarak bir ifade aracı-malzemesi olarak kullanmayı tercih ediyorum.